Latince bir deyiş olarak bildiğim “ex oriente lux, ex occidente doxa” sözünün hangi zaman diliminde ve hangi halklar arasında kullanıldığıyla ilgili herhangi bir bilgiye sahip değilim. Bildiğim, sözün Türkçe karşılığının “ışık doğudan yükselir, bilgi batından” anlamını içerdiğidir. Bana göre bu ifade oldukça açık ve net. Bu bağlamda deyişi bir epistemolojik bakış açısıyla irdelemenin pek de gerekli olmadığını düşünüyorum.
Deyişin zihnimizdeki tezahürlerinin neler olabileceği ile ilgili betimlemelere yer vermeden önce “doğu” ve “batı” üzerine önemli olabileceğini düşündüğümün birkaç ayrıntıya yer vermek istiyorum;
Doğu; ışığın kaynağı, parıltının merkezidir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. “Bilgi” ise sahip oldukları en önemli değerdir. Bu değer doğu insanına “ben” demekten öte “biz” demeyi bir öğreti hâline getirmiş, sahip oldukları farklı değerleri bu öğreti üzerine inşa etmişler ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Fakat bir zaman sonra öğreti anlam değişikliğine uğrayarak “biz”, “ben” oluvermiştir. Batı hakkında söylenecek çok şey olsa da tek bir ayrıntı birçok şeyi sözsüz olarak anlatmamızı başarabilir. Batı, doğunun “ben” dediği noktada öğretiden edindiği “biz” diyebilmeyi bir avcı ustalığıyla yakalayarak belleklerine kazımışlardır. Daha doğru bir deyişle doğudan yükselen ışıkla birlikte etrafa saçılan parıltıları kendilerinde toplamasını bilmişlerdir. “Biz” diyen batı en değerli varlıklarını bu temeller üstüne inşa ederek bugünlere kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamıştır.
Bu ayrıntıların ardından “ex oriente lux, ex occidente doxa” sözüne gelecek olursak;
Sosyal bilimcilerin savunmakta olduğu doğu toplumlarının toplulukçu buna karşın batı toplumlarının bireyci olduğu tezinin aksini savunanlardan olduğumu söyleyebilirim. Şayet durum böyle olmasaydı bugün “bilgi” denilen varlık hâlâ doğu toplumlarının bir değeri olarak kalmış olabilirdi. Bu bağlamda, günümüz bilgi toplumu için “bilgi”nin toplum üzerine batıdan yükselerek görünür bir hâle geçtiğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Peki, ne oldu da ışık doğudan yükselirken bilgi kendisini batıdan göstermeye başladı?
Batı toplumlarının geçmiş zamanda bilgiye oldukça aç olduklarını söylememiz mümkün ve bu bağlamda birçok çalışmaların yapıldığı, bu çalışmaların da gün geçtikçe üzerine koyduğu aşikârdır. Batı toplumlarında yaşayan her bir bireyin bireysel hak ve özgürlüklere düşkünlüğünün olduğunu bilmekteyiz. Fakat bu bilgiden yola çıkarak batı toplumlarını bireyci olarak atfetmek bana göre doğru bir yaklaşım değildir. Günümüz dünyasında batı toplumlarının gelişmişlik seviyelerini onların bireycilik yaklaşımlarıyla açıklamamız mümkün değildir. Şayet böyle olsaydı, bugün doğu toplumlarının içinde yer aldığı durum batı toplumları için de geçerli olan bir gerçeklikten başka bir şey olmazdı.
Burada kilit nokta yukarıda da ifade ettiğim üzere batı toplumlarının “ben” demek yerine “biz” diyebilmeyi yaşam döngüleri içerisinde her zaman bu özden yola çıkarak hareket ediyor olmalarıdır. Aslında söz ile ilgili en temel gerçek de budur. Bir toplumda yaşayan bireylerin temel hak ve özgürlüklerine düşkün olmaları onlara toplumsal olarak bireyci bir görünüm kazandırmaz, bana göre bu bir mantık hatasıdır. Bir insanın bireyci özelliklere sahip olduğunu düşünelim; bunu her şeyden önce onun için her şeyin en iyisine ve en özeline kavuşma arzusu, daha doğrusu çok daha hazcı bir yaklaşımla özdeşleştirilecek bir betimlemeyle izah edilebiliriz. Böyle bir birey kendisinde olduğu kadar sosyal çevresinde de her şeyin iyi ve güzel olmasını/görünmesini ister. İşte, toplulukçu yaklaşım da tam olarak bu noktada başlar. İnsanlar sahip oldukları değerler nispetince kendi sosyal çevrelerini ve sosyokültürel hayatlarını buna göre düzenlerler, bu eğilim de insanoğlu için açıklanabilir bir nedendir.
O halde şunu söyleyebilir miyiz?
Doğu insanı birey olarak kendi maddi ve manevi sahip olduğu tüm değerler için fütursuzca aç gözlülük göstererek hep daha fazlası için mücadele vermiştir. Bu sebeple toplum içerisinde belli başlı bazı sınıf ayrılıkları cereyan etmiş ve belli bir zenginlik içerisinde olan bireyler yavaş yavaş yaşadıkları toplumdan kendilerini soyutlaştırmıştır. Ben bunu ancak “doğuda bir nesil geldi ve her şey bitti” sözüyle betimleyebiliyorum. Böylelikle de “bilgi”den uzaklaşma süreci başlamış ve “bilgi” mekân olarak yer değiştirmiştir.
Sonuç olarak;
Bugün ışık doğudan yükselir, bilgi batıdan. Fakat bir gün gelecek ve bilgi de ilk zamanlar olduğu gibi tüm toplumların üzerine doğudan yükselmeye devam edecektir. Bunun için “bir nesil geldi ve her şey düzeldi” diyebileceğimiz zamanları beklememiz gerekecektir, tabi ki çalışarak ve üreterek. Unutmadan, elbette öğretideki gibi “ben”, “biz” olduğu zamanlarda!
[!] Her hakkı saklıdır, kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir.