Yazar Ceren Lordoğlu’nun “İstanbul’da Bekâr Kadın Olmak” isimli kitabı 2018 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Yazar, kitabının 2016 yılında tamamladığı doktora tezinden yola çıkılarak hazırlanan bir çalışma olduğunu ifade etmektedir.
Ayrıca, yüksek lisans öğrenimi boyunca üzerinde çalıştığı sosyal dışlanma, sosyal mesafe, sosyal sınır gibi konulara olan ilgilisini de belirtmektedir. Beş ana bölümden oluşan kitapta ataerkil yapı içerisinde kadınların mekânla bağlantılı deneyimlerinden yola çıkılarak; İstanbul’da yaşayan, birbirinden farklı sınıf ve kültürel özelliklere sahip bekâr kadınların mekânla ilişkileri üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimi ele alınmaktadır. Yazar, bu çalışmayla birlikte “bekâr kadınların” mekânla ilişkili yaşadıkları sınırlılık hallerini ve bu sınırlılık halleriyle baş etme, direnme yöntemlerini ve güçlenmelerini kendi betimlemeleri ile “görünür” kılmayı amaçlamaktadır.
Kitabın ana temasını teşkil eden mekânla ilişkili toplumsal cinsiyet eşitsizliği kavramı 1960’lı yıllardan günümüze ağırlıklı olarak feminist bir bakış açısı ile ele alınmaktadır. Burada ana temanın feminist bir bakış açısı ile ele alınmasını açıklamak gerekecek olursa; Kadınların toplumsal hayatta maruz kaldıkları eşitsizliklerin toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden 1970’li yıllarda ilk defa feminist hareket tarafından telaffuz edilmesi ve konunun o dönemlerden bu yana feminist bakışın odağını oluşturuyor olmasından söz etmek faydalı olacaktır. Ayrıca, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin mekân üzerinden nasıl çeşitlendiğinin, başkalaştığının, coğrafya alanındaki feministlerin erken gözlemlerine dayandığından da (Massey, 1994) bahsetmek gerekecektir. Yazarın mekân, yer ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiler üzerine yapmış olduğu alan yazın taramalarında feminist coğrafyacılarla karşılaşmış olması da vurgulanması gereken bir diğer durumdur.
Çalışmanın diğer bölümlerinden bahsetmeden önce araştırma argümanlarının niteliksel görünürlüğü açısından ne tür yöntemlerle oluşturulduğu hakkında bazı bilgileri paylaşmak önemlidir. Yazar, Sandra Harding’in de ifade ettiği gibi araştırma yönteminin salt kendisine bakmanın hedeflenen feminist araştırmanın özelliklerini tanımlamaya yardımcı olmayacağı (Harding, 1995) görüşüyle birlikte, Rose’un (1993) da önerdiği gibi feminist araştırma yöntemini birçok yöntemin (etnografi, sözlü tarih, niteliksel araştırma yöntemleri) bir arada kullanımı olarak ele almaktadır. Araştırma sorularının belirlenmesinde geçmişte sorulan bazı soruları kendilerinin de çalıştığını, pilot görüşmelerin ardından yeniden bir tasnife giderek soruları revize ettiğini ifade etmektedir. Görüşmelerin hangi alanlarda ve kimlerle yapılacağına karar verme aşamasında ise demografik verilerin kullanıldığı görülmektedir (Tablo 1, S. 31 ve Tablo 2, S. 33). Pilot görüşmeler ve demografik veriler eşliğinde yürütülen alan araştırması sonrasında çalışmaların en fazla kadının bulunduğu üç ilçede yapılmasının kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu üç ilçe; Kadıköy (yükseköğrenim), Bağcılar (düşük eğitim) ve Sarıyer (farklı eğitim) olarak belirtilmektedir. Araştırma süresince pilot görüşmeler de dâhil farklı sınıf ve kültürel özelliklere sahip 28 kadın ile bire bir görüşme sağlanmış olduğu görülür. Bu görüşmelerin kimlerle yapıldığı kitabın 237. ve 238. sayfalarındaki tablolarda yer almaktadır. Burada çalışma boyunca etik kurallarına riayet edildiğini de ayrıca belirtmek gerekir. Son olarak, elde edilen veriler analiz programlarına tabi tutulup konunun aile-bekârlık, mahalle ve fiziksel güvenlik temaları üzerinden işlenmesine karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Yazının ilk paragrafında da belirtildiği üzere kitap beş ana bölümden oluşmaktadır. Her bölümde ele alınan ve konularla ilişkili yürütülen tartışmalar araştırmaya katılan kadınların anlatımlarıyla desteklenmektedir. “Mekânın Feminist Okumaları” isimli ilk bölümde bir üst paragrafta yer verilmeye çalışılan araştırma yöntemleriyle birlikte temel kavram ve tartışmaların hem Batı’da hem de Türkiye’de ortaya konulan çalışmalar çerçevesinde yürütüldüğü görülmektedir. Mekânla olan ilişkinin tanımı yapılırken konuya Massey’in görüşlerinin temel teşkil ettiği söylenebilir. Massey’e göre mekânsal olan, en gerçek anlamda, toplumsal olarak inşa edilir ve mekânsal olanı anlamak ekonomik ve toplumsal analiz gerektirir (Massey, 1994). Yazar, bu yaklaşımla görünür olan zeminin bekâr kadınların mekânla, yerle karşılıklı olarak kurdukları ilişkiyi ve bu alandaki eşitsizlikleri görünür kılma açısından kurucu bir role sahip olduğu anlatılmaktadır. Teorik ve epistemolojik tartışmaların cinsiyet ve mekân ilişkilerinin anlaşılmasını sağladığı da ayrıca görülmektedir.
“Değişen Aile ve Bekâr Kadınlar” isimli ikinci bölümde aile ve Türkiye’de değişen aile yapısına, “öteki” olarak bekâr kadının bir yerde yaşama halinin, aile olmama ya da (çocuğu ile yaşıyor olsa dahi) aile olarak algılanmama hâli ile baş etme yöntemleri anlatılır. Bekârlık hâlinin eşitsiz yaşam koşullarında ayıp, suç, olarak algılanması da üzerinde durulan bir diğer konudur. Burada dikkat çeken diğer bir durum ise Douglas’ın “kirlilik ve muğlaklık” kavramlarıyla açıklanan bekâr kadının nasıl “bakışın nesnesi” hâline dönüştürüldüğüdür. “Kadınların Seslerinden Bekâr Olmak” isimli üçüncü bölümde bekâr kadın sosyal politikaların görünmeyeni, destekten yoksun olan kategorisi olarak belirir. Ekonomik anlamda zayıflayan aile yapısı ile beraber dayanışmacı yapı da çözülme işaretleri verirken artık bekâr kadınların ihtiyaçlarına karşılık veremez hâle gelmektedir. Bekârlığın muğlaklık ve kirlilik anlamları ile merak edilen kadın denetlenen, güvenilir olmayan bir konumda görülür. Bu tür durumlar onların yaşam alanlarını aile/akraba/arkadaş yanı olarak oluşturma zorunluluklarını ortaya çıkarır. Kadınların, tüm bu olumsuzluklara rağmen geçmişteki şiddet ortamlarına tekrar dönmemek için sergiledikleri güçlü inançları da anlatımlarda yer bulmaktadır. Mahalle ve değişen mahalle kavramının ele alındığı “Mahalle: Güvenlik Çemberi mi? Ahlâk Bekçisi mi?” isimli dördüncü bölümde bekâr kadınların yaşadıkları yerlerde “bakışın nesnesi” olmalarıyla beraber “öteki” olduklarını hissetmelerine karşın mahallenin onlar için koşullu bir güvenlik çemberine dâhil olma durumu olarak ele alınmaktadır. Bu durum eril tahakkümün denetleyici ve sınırlandırıcılığı yanında aynı zamanda bir güvenlik hâlinin oluştuğu yönündeki bir betimlemeyi beraberinde getirmektedir. Denetimci baskıdan korunabilmek için geliştirilen taktiklerin anlatıldığı bu bölümde mesafe kavramı ile “ölçülü mesafenin” nasıl inşa edildiğine tanıklık gerçekleşmektedir. “Kadınların Kentsel Kamusal Alanda Fiziksel Güvenlikle İlgili Korkuları” isimli son bölümde ise kadınların kentte güvende olmama/olamama halinin çok büyük ölçüde erkek şiddeti, cinsel taciz ve cinsel saldırılardan duyulan korkuyla ilişkili olduğuna değinilmektedir. Şehirde ihtiyatlılık ve korku halinin fiziksel güvenlikle ilişkili doğurduğu güvende olma endişesinin yaşam pratiğinde nasıl güvende kalma önlemlerine dönüştüğü, bununla beraber “güven mesafelerinin” nasıl oluşturulduğu da anlatımlarda yer bulmaktadır.
Sonuç olarak, bekâr kadınların eril tahakküm ile toplumsal cinsiyet sisteminin türlü eşitsizliklerine maruz kaldıkları görülmektedir. Yetersiz sosyal politikalar durumu daha da ağırlaştırmaktadır. “Bakışın nesnesi” olma, “kirliliğin” ve “muğlak” durumun onları “ötekileştiren” tarifi sosyal yaşam alanlarının her alanında onları baskı altına alan, denetleyen mekanizmaları sürekli yeniden inşa etmektedir. Bu araştırmayla birlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bekâr kadınları daha baskıcı ve eşitsiz bir ilişki biçimiyle karşı karşıya getiriyor oluşu da ayrı bir tartışma konusu olarak belirmektedir. Yazarın bu çalışmada amaç edindiği “bekâr kadının” “görünür” olmasının başarılı bir şekilde betimlendiğiyle birlikte, farklı analiz kategorilerinin araştırmaya dâhil edilerek Türkiye’de toplumsal cinsiyet sistemine karşı toplumsal yapının nasıl şekillendiği üzerine yeni tartışma konularının oluşturulabileceği düşünülmektedir.
[!] Her hakkı saklıdır, kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir.
Dipnotlar:
[*] Şengün, M., Öğrenci (Lisansüstü). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İnsan İlişkileri ABD.