Aşkın Algoritması (Zoe) isimli sinema filmi 2018 yılında gösterime girmiş olup, bilimkurgu & dram türünde 104 dakikalık bir Kanada-İngiltere ortak yapımı filmdir. Senaryosunu Richard Greenberg’in yazdığı, yönetmenliğini Drake Dremus’un üstlendiği filmin başrollerinde Léa Seydoux (Zoe), Ewan McGregor (Cole) ve Theo James (Ash) yer almaktadırlar.
Yapıtın senaryosundan kısaca bahsedecek olursak; Cole eşler/bireyler için romantik araçlar/partnerler/ilaçlar üreten bir teknoloji/farmakoloji şirketinde yapay zeka mühendisi olarak görev yapmaktadır. Cole geçmişte bir evlilik deneyimi yaşamış ve ardından boşanmış, hayatını tek başına sürdüren ve bununla birlikte vaktinin çoğunu görev yaptığı şirketin projelerine ayıran bir bireydir.
Zoe, Cole’un tasarımı olan yapay bir insandır. Fakat o bu durumun -ta ki Cole ona gerçeği söyleyene kadar- bilincinde değildir. Zoe, şirketin merkez ofisinde eşler için ilişki olasılıklarını belirleyen algoritmaların oluşturulması hizmetlerini yürüten bir görevlidir. O, bu görevi yürütürken aynı zamanda şirketin tasarımcıları tarafından da izlenmektedir. Ash karakteri de tıpkı Zoe gibi şirketin verdiği hizmetlerde görevlendirdiği yapay insanlardan birisidir. Onun Zoe’den farklı olan durumu, kendisinin bir yapay insan olduğunun bilincinde olmasıdır. Hikâyenin ana temasını Cole’un kendi tasarımı olan Zoe ile yaşayacağı etkileşim/ilişki ve Ash’in Zoe’ye karşı hissettiği duygulanım durumlarının (örneğin; birey-nesne ilişkisi, hazcılık, bağlanma vb.) girift ilişkileri oluşturmaktadır. Filmde ilk dikkat çeken unsur Cole’un çalıştığı teknoloji şirketin ürettiği/sağladığı ürünler/hizmetlerdir. Bu bağlamda, şirketin ortaya koyduğu üç ana işlev olduğu düşünülmektedir;
Bunların ilki, eşlere ilişkilerinin geleceği açısından kodlanmış “aşk algoritması” üzerinden bir değerlendirme sunan makine hizmeti sağlanmasıdır. Bu makine eşlerin duygu ve düşüncelerini kodlanmış bir aşk algoritması üzerinden değerlendirmeye tabi tutar ve eşler için bir puanlama çıktısı oluşturur. Eşler de makinenin ürettiği çıktılar sonucu ilişkilerini sürdürme ya da sonlandırma eğiliminde bir karara varırlar. İkincisi, şirketin ürettiği farmakolojik ürünler ile bireylere “ilk kez âşık olma” deneyimini yeniden yaşatma amaçlanmaktadır. Burada dikkat çeken bir durum, bu tür ilaçların eşler tarafından kullanıldığı kadar herhangi bir ilişki içerisinde bulunmayan bireyler tarafından da tercih ediliyor oluşudur. Şöyle ki, herhangi bir birey anlaşmış olduğu başka bir birey ile bu ilacı kullanarak “aşk duygusu” ve “seks” deneyimi yaşayabilmektedirler. Kullanılan ilacın bağımlılık oluşturması sebebiyle “karaborsa” bir ürün hâlini alması da, ayrıca dikkat çekici bir durumdur. Üçüncüsü, belki de en önemlisi ise üretilen yapay partnerlerle “yaşamın güzelleştirilmesi” algısının toplum üzerinde görünür bir hâl almasıdır. Eski dünyaya karşı yeni dünya’da yapay partnerler “insan ilişkileri” bağlamında artık bir “pazar” yeridir.
Bu bağlamda, şirketin bahsini ettiğimiz bu üç ana hizmet/ürün gamını değerlendirmiş olduğumuzda bu durum bizlere Eva Illouz’un “Soğuk Yakınlıklar” isimli eserinde üzerinde durduğu duygusal kapitalizm olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir düşüncenin temelinde ise Illouz’un eserinde vurguladığı üzere “terapötik” söylemlerin etkisinin olduğu düşünülmektedir. Eşlerin duygu ve düşüncelerinin kodlanmış bir algoritma üzerinden makinelerin veri tabanlarına kaydediliyor oluşu ise bizleri David Lyon’un “gözetlenen toplumuna” götürmektedir. Lyon’un görüşleri açısından bir değerlendirmeye gittiğimizde sistematik bir veri toplama işleminden söz etmek mümkündür. Burada, yerel bir işletme tarafından gerçekleştirilen veri toplama işleminin yine Lyon’un ifade ettiği gibi “gözetlemenin iletişim ağlarını” oluşturduğunu da ifade etmemiz gerekecektir. Ayrıca, “ilk kez âşık olma” hissini uyandıran ilaçların bireyler tarafından ihtiyaç duyulan hazzın karşılanmasına yönelik olarak ortaya çıkan kullanımları Alvin Toffler’ın “kullan-at” olarak nitelendirdiği ve böylelikle işaret ettiği tüketim toplumu yapısına da bir gönderme anlamında atıfta bulunulabilir. Yine Toffler’ın ifade ettiği bir diğer husus olarak, insanların nesnelerle geçici ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda öznenin nesnelleştiriliyor oluşunun da altını çizmemiz gerekecektir.
Filmde görüleceği üzere Zoe Cole’den hoşlanmaktadır. Hissettiği bu duygu kendisini “aşk algoritmasına” doğru güdülemektedir. Zoe isteğini Cole’e açar, Cole Zoe’nin bu isteğin kabul eder ve Zoe’yi onun aşk algoritmasından geçmesi için makineye bağlar. Öncesinde, Zoe’nin hissediyor olduğu hoşlanma duygusu ile Cole için yakın ilişkiler bağlamında bir “izlenim oluşturma” ile “eşleşme denencesinin” de görünür duruma geçtiğinden söz etmek gerekecektir. Zoe için makinenin sorularına verdiği yanıtların ardından işlem tamamlanmıştır. Burada, Zoe’nin makinenin sorularına cevap verirken yetişkin bağlanma stillerinden temelinde kaygılı duygular barındıran “korkulu-kaçınmacı bir bağlanma” stiline yakın bir tutum içinde olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, görece Cole’un Zoe’yi tasarlarken duygu durumları açısından yaptığı kodlamalardan kaynaklanıyor olabilir. Cole’un ofisi terk edişinin ardından kimsenin ofiste olmadığı bir zaman aralığında Zoe Cole ile bir ilişki kurup kuramayacağını makineye sorar. Makine ise bu olasılığı %0 olarak sonuçlandırır. Bunun üzerine böylesi bir durumun nasıl olabileceğini kendisi Cole’e sorar. Bu soru onu Cole tarafından gerçek olmadığı, varlığının bir “yapay insan” çerçevesiyle sınırlandırılmış olduğu gerçeğiyle yüzleşmek durumunda bırakacaktır. Cole Zoe’nin makineye girme isteğine olumlu yanıt vermesinin altında yatan gerçeği makinenin “insan” ile “yapan insan” arasındaki ayrımı gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini görebilmesi açısından kabul ettiğini açıklar. Zoe bu gerçeği öğrenmiş olmasına karşın hissettiği duyguları Cole’e açar ve onunla bir ilişki kurmak istediğini ifade eder. Fakat Cole ayrılmış olduğu eşiyle yeniden birlikte olabilme arzusu ve Zoe’nin gerçek bir insan olmamasından dolayı birliktelik fikrine sıcak bakmaz. Böylesi bir durum söz konusu iken Ash de Zoe’ye karşı duyduğu hoşlanma duygusunu kendisine açar ve o da Zoe ile bir birliktelik kurma eğiliminde olduğunu söyler. Zoe ise Cole’e karşı beslediği “umut” duygusu ile Ash’in bu isteğini kabul etmeyecektir. Karşılıklı etkileşimler bu şekilde gerçekleşirken Cole de eski eşiyle yeniden birlikte olabilme olasılığının artık pek de mümkün olamayacağını yavaş yavaş anlamaya başlamıştır.
Zoe, Cole ile düşlediği birlikteliğe ulaşabilmek için ona karşı tutumunda herhangi bir değişime gitmeksizin böyle bir durumun nasıl gerçekleşebileceğini çözümlemeye çalışırken Cole ona yaptığı önemli bir hatadan bahsedecektir; Zoe için tasarım aşamasında duygusal iniş ve çıkışları hesaba katmadıkları ve onun hissetmekte olduğu duyguların bir “evrim” sürecinden ibaret olduğunu anlatmak durumunda kalır. İlerleyen sahnelerde, günlük yaşamına tıpkı bir insan gibi devam eden Zoe bir gece “yapay insanlardan” oluşan bir geneleve gider. Genelevin sahibiyle iletişiminde patronun pazarlamakta olduğu yapay insanların “istediğin her şeyi yapabilirler” türünden bir söylemi oldukça düşündürücüdür. Dünyanın hemen hemen her coğrafyasında legal/illegal seks işçilerinin yer aldığı bilinen bir gerçektir ve seks endüstrisinde çalışanların büyük bir çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır.
Bu bağlamda, ileri teknolojilerin gelişim süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri bakımından kadınların bir meta olarak görülüyor oluşunun bu sahneyle birlikte yeniden hatırlatılıyor oluşunu vurgulamak önemlidir. Çünkü “yapay insan” olarak tasarlanmış kadın seks işçileri burada da “egemen erkek” istek ve arzularının karşılanması anlamında bir nesne olarak vazifelendirilmiş gösterilmektedirler. Bu sahnede zihinlerin cevaplama açısından zorlandığı önemli bir nokta ise genelev sahibinin “istediğin her şeyi yapabilirler” cümlesidir. Burada istenilen ya da arzu edilen “şey” nedir? Kadın ve erkeğin bir cinsel deneyiminde elde edemediği haz ne tür bir haz olabilir? Şayet tarif edilemeyen bu tür bir hazzın varlığından ya da böylesi bir hazzın aranılıyor oluşundan söz edilebiliyorsa o halde bu tür hazlar için eşlerin çift veya tek taraflı olarak reddedebileceği istekleri ortaya koyuyor oldukları düşünülebilir. Dolayısıyla, bu tür isteklerin sapkın, cinsel şiddet ya da suç niteliği oluşturabilecek ve buna ek olarak insanlık onurunu zedeleyebilecek unsurlar barındırma ihtimalinin yüksek olduğunun altını çizmek gerekecektir.
Filmin sahneleri ilerledikçe Cole’un de Zoe ile bir ilişki kurma eğilimine yöneliyor olduğu görülmektedir. Çünkü Cole için boşandığı eşiyle artık yeniden bir birliktelik kurma olasılığı çok düşüktür. Dolayısıyla doyum düzeyi düşük bir birliktelik bireyleri yeni bir birliktelik için güdülemektedir. Bunun en önemli sebebi olarak “ait olma gereksinimini” göstermek göreli de olsa doğru olacaktır. Cole’un yaşadığı süreçler göz önüne alındığında “ait olma denencesinin” bir eşle duygusal birliktelik kurmada ne denli önemli olduğunun izlerini görmemiz mümkündür. Bununla birlikte, başka bir birey ile beraberlik kurma ihtimallerini gözden geçiren Cole için Thibaut ve Kelley’in önerdiği “karşılıklı bağımlılık kuramının” süreçlerini deneyimlediği görülmektedir. Doyumu olan bir birliktelikten yoksunluk yaşayan Cole’un bu kuramda “seçenekler için karşılaştırma düzeyine” yöneliyor olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda, Zoe onun için bir seçenektir. Çünkü onunla bir beraberlik kurarsa olası bu ilişkinin doyum düzeyi kendisi açısından yüksek olacaktır. Bu olasılığın temeli için bir sebep Zoe’nin Cole’un bir tasarımı oluşu olduğu öne sürülebilir. Bir diğer neden olarak da Cole’un hoşlanacağı şeylerin tasarım esnasında Zoe’de kodlanmış olması olasılığıdır.
Bir zaman sonra Cole Zoe’ye temas edecektir. Böylelikle Cole ve Zoe arasında duygusal bir birliktelik başlamış olacaktır. İkili, duygusal birlikteliklerini yaşadıkları bir esnada Zoe bir trafik kazası sonucu bir aracın kendisine çarpmasına maruz kalır. Fiziksel bedeni ağır bir yara aldığı için Cole onun merkez ofise taşıyarak onarma süreçlerine tabi tutar. Bu süreçte Zoe hayatta kalma isteğiyle birlikte Cole’den bunun mümkün olup olmayacağı bilgisine ulaşmak ister. Cole ise Zoe’yi bu anlamda olumlu yönde ikna etmeye çalışır. Cole’un bu tutumundan Zoe ile olan birlikteliğinden doyum aldığı ve bu ilişkiyi sürdürmede kararlı olduğu gerçeği kendisini gösteröektedir. Burada yaşanılan bu durum, temelinde biraz önce de ifade edilen “karşılıklı bağımlılık kuramı” bulunan ve Rusbult’un da “yatırım miktarı” olarak nitelendirdiği içsel ve dışsal yatırım seçeneklerinden “içsel yatırım” seçeneğinin bir tezahürü olduğu ifade edilebilir. Cole’un müdahalesi sonucu Zoe artık eski fiziksel yeterliliklerini yeniden kazanmıştır.
Fakat bu süreçle birlikte aralarında bir sosyal mesafe de oluşmuştur. Zoe Cole’den ayrı kalmak istememesine karşın Cole’un yaşanan bu olayın ardından zihninde oluşan bazı sorular onu belli bir dizi sorgulamalara itmektedir. Bu süreçte hem Zoe hem de Cole aşık olma hissi uyandıran ilacı defalarca kullanıp farklı bireylerle birlikte olmayı tecrübe ederler. Nitekim bu sürecin sonunda ne Zoe ne de Cole kalıcı bir mutluluğu yakalayamamaktadır. Yaşanan bu süreçlerin ardından görüleceği üzere Cole yeniden Zoe’yi bulmak ve ona kavuşmak için güdülenmeye başlamıştır.
Hikâyenin başlangıcından bu ana kadar geçen süreçte şirket başarılı bir prototip olan Zoe’ye yükseltme işlemleri yapmış ve bir çok yeni Zoe’yi “Zoe 2.0” insan ilişkileri pazarında piyasaya sürmüştür. Cole kendisini ait hissettiği Zoe’ye ulaşmak için onun kaldığı eve yöneldiğinde ona kapıyı açacak olan Zoe değil Zoe 2.0 olacaktır. Cole vazgeçmeyecek ve arayışlarının sonunda Zoe’yi bulacaktır. Bu buluşma da romantik duyguların ön planda olduğu bir sahneleme ile hikâye tamamlanacaktır. Hikâyeyi tamamlayan bu duygusal sahnenin düşündürdükleri açısından Toffler’a yapılacak yeni bir atıf ile onun ifade ettiği “nesnelerle olan ilişkinin geçiciliğinin” bağlayıcı durumların da olabileceği yönündeki bir savı da tartışmaya yeniden açmak anlamlı olacaktır.
Sonuç olarak; yapıt bizleri özellikle de sosyolojik ve psikolojik açıdan yeni sorular üretmeye itmektedir. Bu sorulara yer vermenin öncesinde bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerin toplumsal değişmeyi açıklamadaki görüşler açısından bir değerlendirmeye tabi tutulması son derece önemlidir. Günümüz teknolojilerinin yapay zekâ anlamında “yapay insanların” üretimi açısından yapıtta yer verilen örneklemeler seviyesinde olmadığı gerçeği biliniyor olsa da hızlı değişme olgusunun yakın gelecek için bu türden örneklemelerin yaşamımızın bir parçası olabileceği öngörüsünü düşündürmektedir. Daniel Bell’in ifade ettiği gibi günümüz toplumları artık bilginin kurumsallaşmasıyla birlikte “bilgi toplumu” hâline gelmiştir. Bilgi toplumu için “meta”nın ikincil yönünü yadsımak yanlış olmayacaktır, çünkü bilgi en değerli varlık hâlini almıştır. Filmde kurgulanan dünyanın böylesi bir bilgi toplumu olarak öne çıktığı görülmekle birlikte hem Ritzer’in hem de Lyon’un toplumsal değişme üzerine ortaya koydukları görüşlerin izlerine rastlanılmaktadır. Bir yandan Lyon’un ifade ettiği gibi veri tabanları bilgi toplumunu gözetim altında tutmak için verileri sistematik olarak kaydederken öte yandan Ritzer’in toplumun McDonaldlaştırılması görüşleri çerçevesinde farklı üretim kollarında yeni egemenlikler kurma savaşlarının hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik, verimlilik ve denetim mekanizmaları üzerinden kendisini sürekli yeniden ürettiği görülecektir. Fakat özellikle hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve verimlilik açısından karar mekanizmalarının hatalara açık olmakla birlikte Ritzer’in dikkat çektiği “akıl dışılıklar” için yeni senaryoları bir evrimleşme süreciyle görünür duruma geçirdiğinden söz etmek mümkündür.
Bilim ve teknolojideki gelişmelerin insanlığın daha iyiye ve daha güzele ulaşabilmesi açısından ortaya koyduğu yenilikleri reddetmek elbette doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak, bu yaklaşım her yeni icat ya da üretimin tartışılabilirliğini engellememelidir. Günümüz toplumlarının en büyük sorunsallarından birisidir hiç kuşku yok ki, yaşamakta olduğumuz “yabancılaşma” sürecidir. Her bir yenilik insan hayatının kolaylaştırıcı eylemlerini beraberinde getirirken aynı zamanda da yaşadığımız “yabancılaşma” sürecini de daha bir kuvvetlendirmektedir. İnsan dinamik bir varlık olmasına karşın teknolojik yeniliklerin yaşamımızda yer edişiyle birlikte bu dinamikliğini kaybetmektedir. Lyon’un “kaybolan bedenler” görüşü bu durum için özellikle de duygu durumları açısından somut bir örnek olarak ortaya konulabilir. İnsanların yapay partnerler –ya da şirketin sağladığı diğer hizmetler olarak “aşkın algoritmasına” ya da bağımlılık tehlikesi bulunduran farmakolojik ürünlere- neden gereksinim duyabileceklerinin birçok sebebi olabilir. Bunun belki de öne sürülebilecek en önemli sebebi “yabancılaşma” olabilir. Ne ki, yabancılaşmanın da nasıl gerçekleştiğini tartışmak gerekecektir. İnsanlar neden yabancılaşmaktadırlar? Yabancılaşma eğilimini belli güç, otorite ya da baskı gruplarının –sadece kapitalist unsurlara bağlı kalmaksızın- eylemlerine bağlayarak bir sonuç ortaya çıkarma eğilimi doğru olabilir mi?
Böyle bir soruyu cevaplamak ve buna ek olarak “yabancılaşma” süreçlerimizle ilişkisi olduğu yönündeki bir inancın var olduğunun bir gereği olarak hedonist yanlarımızdan söz etme gerekliliği doğacaktır. Günümüz dünyası yaşamsal süreçlerimizde elde ettiğimiz deneyimler, tatlar ve dokular anlamında oldukça zengin kaynaklar sunabilmektedir. Bu kaynaklara erişimde teknoloji göz ardı edilemeyecek nitelikte kolaylıklar sunmaktadır. Dolayısıyla mutlulukları elde etmek, yeni hazlar yaşamak düne göre bugün çok daha kolay gerçekleşebilmektedir. Fakat elde ettiğimiz hazlar ardı sıra doyumsuzluk hallerinin baş göstermesine bir etken olabilir mi? Bunun bir sebebi olarak Toffler’ın “kullan-at” tanımı bir açıklama olarak ortaya konulabilir. Yine de böylesi bir durumu açıklamak için doyumsuzluğun farklı sebepleri üzerinde durmak gerekecektir. Günümüzde kalıcı ilişkilerin tüketilmesinin nesneleşmeyle olan ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda bunun önemli bir faktör olduğu oldukça açıktır. Yine de insanlar ilişkilerinden elde etmeye çalıştıkları hazzı farklı mecralarda arama eğilimleri gösterebilmektedir. Fakat bu eğilimler içeriğinde suç, şiddet, cinsel şiddet vb. sapkın davranışları barındırabilme tehlikesi taşımaktadır. Bu bağlamda, “yapay zekâ” teknolojilerinin bireysel boyutları ve sonrası için olası toplumsal sonuçları açısından “yabancılaşma” ve “hazcılık” örüntüleri üzerinden değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmekle birlikte Richard Sennett’ın ekolojik krizler için düştüğü “pandora” notunun imâsında insanın oluşu ve denetim mekanizmaları açısından teknolojinin güvenilmez müttefikliği meselelerini de tartışmak bir öneri olarak sunulabilir.
[!] Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir.
[*] Şengün, M., Öğrenci (Lisansüstü). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İnsan İlişkileri ABD.