Bu çalışmada Yrd. Doç. Dr. Mine Gözübüyük Tamer tarafından kaleme alınan ve Folklor/Edebiyat Dergisi’nin 77. sayısında (2014, s. 83-99) yayımlanmış olan “Kimlik/lerin Seyrine Bir Keşif” isimli makale çalışması bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri açısından değerlendirilecek olup bu çalışmanın sonuç bölümünde makaleye ilişkin bir değerlendirme ortaya konulacaktır.
Bu bağlamda; ilgili alt başlıklar altında makalenin özet, giriş ve sonuç bölümleri değerlendirecek olup, çalışmada ortaya konulan yöntem, bulgu ve tartışmalar irdelenerek araştırma yöntem ve teknikleri açısından ayrı ayrı yorumlamalara tabi tutulacaktır. Ayrıca; temel olarak “kimlik” kavramına içkin unsurların (kavramın tanımı, kimlik olgusu, inşa süreçleri vb.) tartışılmakta olduğu incelemeye konu makaleyle ilgili olarak, bu çalışmanın sonuç bölümünde yine “kimlik” kavramına ilişkin düşüncelere de yer verilmek suretiyle bir değerlendirme çabası da sergilenmeye çalışılacaktır.
Dolayısıyla; bu çalışma boyunca, ilgili makalenin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri ile ilgili bir değerlendirmesi ile birlikte, makaleye içkin genel bir değerlendirmenin de gerçekleştirilmesinin çalışmanın temel amacı olarak ortaya konulabileceğinden söz etmek mümkündür.
1. Türkçe ve İngilizce Özet Bölümünün Değerlendirmesi
Çalışmanın özet bölümünü inceleyip bir değerlendirmede bulunacak olduğumuz zaman, yazarın kimlik olgusunun insanlık kadar eski olduğuna ve kimlik olgusunun her dönemde farklı bir şekilde tanımlanıp inşa edildiğine vurgu yaparak özet bölümüne başladığı görülür. Kimliklerin toplum, kültür ve ekonomik ilişkiler bağlamında üzerinde geçmişin izlerini taşıdığını ve bu unsurların kimliğin inşa süreçlerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Modernite döneminin bir ürünü olan ‘ulus-devlet’te kimlik inşasında, tüm toplumsal kimliklerin vatandaşlık potasında eritildiğine değinerek, küreselleşme ve onun felsefi alt yapısını oluşturan post modernitenin bir önceki dönemde ortaya çıkmış olan sınıf, ulus gibi kimlikleri sorgulamaya açtığını ifade eder.
Yazar, tarihsel seyir açısından özellikle de ulus-devlet unsurunun kimlikler üzerindeki etkisinin günümüze doğru bir artış etkisi gösterdiğinden söz ederek postmodernizmin kimliği, sınıfı, ulusu sorguladığına da dikkat çeker. Bu bahsi dikkate alacak olduğumuz zaman, yazarın özet bölümünün sonunda sıraladığı anahtar kelimelere bir de “ulus-devlet” kavramını dâhil etmesinin uygun olacağı kanaati doğmaktadır. Bunun dışında, anahtar kelimelerin makalede ele alınan konuları kapsama noktasında yeterli olduğu görülmektedir. Bu anlamda; yazarın ortaya koymuş olduğu özet metninde, problemin ya da tartışmanın kısa bir şekilde sunulması ve “kuş bakışı” bir yaklaşımla ele alınması (Karasar; 2019: 311) bakımından yeterli olduğu görülmektedir. Yazarın, bir bilimsel çalışmanın özet bölümünde yer alması gereken; amaç, varsayımlar ve sınırları (Karasar; 2019: 311) uygun bir biçimde aktardığı görülmektedir. Burada, kimliklerin geçmişten günümüze sürekli bir değişim ve dönüşüm yaşamakta olduğuna ilişkin bir varsayım olduğu görülmekle birlikte, bu varsayımın çalışmanın temel konusu bakımından güçlü ve gerçekçi bir yanının olduğu da düşünülmektedir. Ayrıca, çalışmanın içerdiği sınırlılık halleri bakımından amaçlanan konunun moderniteden günümüze kadar olan süreç içerisinde değerlendiriliyor oluşu örneklendirilebilir.
Yine, kimlik/lerin tarihsel süreç içerisindeki seyrine ilişkin analizini içeren bu bilimsel çalışmanın, “kimliğin tanımı, kimliği besleyen unsurları/bileşenleri, devamlılığı ve kimliğin inşası ile ilgili hususları açıklığa kavuşturmak” (Gözübüyük Tamer; 2014: 99) ifadesi ile özet bölümünün, sonuca ilişkin bir sunum ortaya koyduğunu (Büyüköztürk vd., 2019: 296) söylemek mümkündür. İkinci paragrafta da işaret edildiği üzere özet bölümünün “ulus-devlet” kavramına ilişkin bir anahtar kelimeyi de içermesi gerekli ise de, sonuç olarak, çalışmanın içeriği ile ilgili tüm unsurların açık ve anlaşılır bir biçimde özet bölümünde ele alındığı, bir özet bölümünün sahip olması gereken bütün özellikler açısından yeterliliğe sahip, okunaklı, iyi düzenlenmiş (Büyüköztürk vd., 2019: 296) olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
2. Giriş Bölümünün Değerlendirmesi
Yazar metnin giriş bölümünde, öncelikli olarak kimlik kavramına ilişkin genel bir dikkat çekme eğilimi sergilemektedir. Belirli zaman dilimleri açısından kimliklerin her daim toplumsal tartışmaların önemli bir parçası olduğu düşüncesi ortaya koyulmaktadır. Küreselleşme hareketlerinin yoğunluk kazanmasıyla, günümüz postmodern zamanlar açısından kimliğin yeniden inşa sürecine yeni bir bakış ortaya koymanın ve bunu yaparken de konunun tarihsel süreci açısından geçmişin arka planına bakmanın önemini vurgulayarak problem durumu okuyucuya net bir betimleme ile sunulmaktadır.
Ayrıca; söz konusu kimlikler olduğunda, “bir arada yaşam” olgusunun da çalışma kapsamı içerisine dâhil edilmiş olması, genel bir problem olarak ele alınan kimlik kavramına ilişkin alt problemlere indiğimiz anda onun tarihsel süreç içerisinde geçirmekte olduğu değişimler ile birlikte, toplumsal anlamda bir arada yaşamanın önemine yapılan vurgu son derece önemlidir. Burada, her iki unsurun problem durumunun genel bir betimlemesinin ardından ayrıntılı olarak ele alınıyor oluşu tartışmaya dair ana hatların verilmiş olduğunu düşündürmektedir. Bu bağlamda; bir problemin açık ve anlaşılır olması (Büyüköztürk vd., 2019: 44) açısından, metnin giriş bölümünün bu beklentiyi karşıladığını ifade etmek gerekecektir.
Bu bölümde, özet bölümünden hatırlayacak olduğumuz anahtar kelimeler ve kavramların daha ayrıntılı bir biçimde ele alındığından söz etmemiz mümkündür. Araştırmanın amacı ve alt problemlerine ilişkin olarak, problem/amaç ve araştırma sorularının ayrı başlıklar altında ele alınmadığı görülmektedir. Buna karşın; bir üst paragrafta da değinmekte olduğumuz üzere, giriş bölümünün kimlik kavramına ilişkin olarak ortaya konulan bir analiz çalışması olması bakımından yer verilen görüşler doğrultusunda problem durumunun açık bir dille ortaya konulduğu düşünülmektedir. Burada; çalışma için herhangi bir sınırlılık durumunu betimleyen ayrı bir bölümün olmadığı görülmektedir, buna karşın giriş bölümü çalışmanın sınırlarını belirtmek bakımından yeterli ifadeleri içermektedir. Ne ki; küreselleşme hareketlerinin ulusal kimlikleri sarsmakta olduğu ve gelişen bilgi teknolojilerinin etkisiyle kimliklerin tikellikleri ve kültürel açıdan kendilerini yeniden inşa çabasına yapılan vurgunun bu çalışma için ortaya konulmuş olan bir sayıltı olarak kabul görebileceği düşüncesinin oluştuğunu ifade etmek gerekecektir. Ayrıca; sınırlılık hallerini örneklendirme bakımından, özet bölümünde değinildiği gibi giriş bölümünde de kimliklerin geçmişten günümüze modernite ve postmodernite düşünceleri üzerinden ele alındığını belirten ifadelerin yer aldığını söylemek gerekmektedir.
Çalışmanın, ilerleyen bölümlerinde de üzerinde durulduğu üzere bir analiz düşüncesinin ortaya konuluşu çerçevesinde şekilleniyor oluşundan söz edecek olduğumuzda; kimliklerin felsefi açıdan ele alındığı zamanlardan bu yana modern toplumların görünürlüğü eşliğinde bugünün kimlik olgusuna etki eden unsurlar açısından ilgili çalışmalarla belirli bir ilişki içerisinde bulunduğu ifade edebilir. Bu bağlamda; günümüz toplumlarında ekonomik ve siyasal düzlemdeki değişimlerle birlikte, hem bilgi çağının etkisini hem de yazarın da ifade ettiği gibi ulusal kimliklerin bugünün tartışılan popüler konularından birisi olmasıyla birlikte çalışmanın öneminin yeterli bir biçimde açıklığa kavuşturulduğu düşünülmektedir.
Bu durumu daha açık bir dille ifade etmek açısından bir örnekleme sunmaya çalıştığımız anda, özellikle de ülkemizde geçmişte olduğu gibi bugün de azınlık olarak görülen toplulukları oluşturan bireylerin geçmişte gizlemeye çalıştıkları aidiyet ve kimliklerini görünür hâle geçirme çabası içerisinde olduklarını ifade etmek uygun olacaktır. Bununla birlikte, görünür olması için çaba sarf edilen kimliklerin “nasıl?” bir arada yaşayabileceği düşüncesinin bugün ülkemiz için de toplumsal anlamda tartışılan önemli sorunsallardan birisi olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda; bir araştırma probleminin önem değeri taşıması ve bu önemli problemin çözümü ya da analizi sonrasında alan yazınına katkı sağlayacak ya da pratik faydalar ortaya koyacak niteliklere sahip olması bakımından (Karasar; 2019: 83) gerçekleştirilmiş önemli bir çalışma olduğu düşünülmektedir.
3. Yöntem Analizi
Yazarın gerçekleştirmiş olduğu bu çalışmayı genel olarak analiz edecek olursak, çalışmanın araştırma düzeyleri açısından betimsel bir çalışma görünümü ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Buradaki görüşümüze bir dayanak olması bakımından araştırmanın ağırlıklı olarak bir “nedir?” sorusuna yönelik mevcut durumu olabildiğince tam ve dikkatli bir biçimde tanımlayan (Büyüköztürk vd., 2019: 24) bir çalışma olduğu ifade edilebilir. Bu bağlamda; durum çalışması olarak değerlendirilebilecek, söz konusu bir veya birkaç durumu bütüncül olarak ele alan, veri toplama bakımından alan yazın taramasına dayalı doküman analiz çalışması gerçekleştirilmiş nitel bir çalışma (Yıldırım ve Şimşek 2018: 73) olduğunu söylemek mümkündür.
Burada, çalışmayı analiz ettiğimizde gerçekleştirimiş bir saha araştırmasından farklı olarak durum analizi odaklı bir çalışma olmasından ötürü herhangi bir evren ve örneklemi ya da çalışma grubuna ilişkin bilgilerin yer almadığı görülmektedir. Bu durumu açıklamak bakımından; nitel araştırma geleneği içerisinde yer alan etnografya, antropoloji ve sosyoloji gibi disiplinlerde araştırmacılar genel olarak evreni bir bütün olarak ele almaya çalışırlar (Örneğin; bir köy, bir grup ya da gençlik örgütü vb.). Bu bağlamda örnekleme gibi bir yönteme (Goetz ve Le Compte; 1984, Akt. Yıldırım ve Şimşek; 2018: 114) ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu tür bir durum, nitel tabanlı çalışmalarda durum çalışması ya da bir başka ifade ile örnek olay çalışması isimlendirmesiyle anılmakta (Yıldırım ve Şimşek; 2018:114) olup sıklıkla kullanılan araştırma desenlerinden birisi olarak kabul görmektedir.
Dolayısıyla, çalışmada ortaya konulan tartışmaların doküman analiz yöntemi ile gerçekleştirilerek ilgili alan yazın taramalarından elde edilen betimsel veriler eşliğinde değerlendirildiği görülmektedir. Yine, çalışma kapsamında yer verilen nicel verilere dayalı herhangi bir tablo ya da grafiksel bilgi bulunmamakla birlikte bu anlamda yer verilen betimsel istatistiklerin de bulunmadığını söylemek gerekecektir. Yine, çalışmayı yöntem bakımından; teorik ve ampirik olmak üzere iki küme üzerinden değerlendirecek olursak, problem konusunun teorik çalışma çerçevesi içerisinde önceden gerçekleştirilmiş araştırma ve çalışmalar üzerinden mantıksal çözümlemelerinin yapılarak mevcut bilgilerin gözden geçirilmiş ve yeni ilişkilerin analize konu edildiği (Usta, 2019: 98) görülecektir.
Çalışmanın ortaya konulmasında uygulanan yöntemi değerlendirecek olursak, problemin tartışılması bakımından uygun ve probleme konu olan kavram ve örüntüleri açısından yeterli olduğunu söylemek gerekmektedir. Bu düşüncemize bir dayanak olması bakımında; nitel bir çalışmada olması beklenen ve iç geçerlik bakımından ortaya konulan bilgilerin anlamlı, bulguların tutarlı bir bütünlük oluşturması, farklı kaynaklardan farklı verilerin ele alındığında sergilediği bütünlük, bulguların ilgili kavramsal çerçeve ve konularla uyumlu olması ve ortaya konulan görüşlerin alternatif yaklaşımlarla ele alınıp okuyucu açısından gerçekçi bulunması (Yıldırım ve Şimşek; 2018: 271) gerekliliğini ifade etmek önemlidir. Burada, bir nitel çalışmanın geçerliliğini ve güvenliğini sağlama amacıyla başvurulan stratejiler açısından inandırıcılık, aktarılabilirlik, tutarlılık ve teyit edilebilirlik adımlarına bakmak önemli olacaktır. İnandırıcılık; bir bilimsel araştırmanın kabul görmesi bakımından, araştırma süreci ve sonuçlarının açık, tutarlı ve başka araştırmacılar tarafından da teyit edilebilir olmasıdır. Aktarılabilirlik; araştırma sonuçlarının doğrudan benzer ortamlara genelleyememesi, fakat böylesi ortamlar için sonuçların uygulanabilirliğiyle ilişkili geçici yargılara ulaşılması ve test edilebilecek denenceler oluşturulmasını mümkün hâle getirmektedir. Tutarlılık; nitel araştırmalarda nicel araştırmalardan farklı olarak, olay ve olguların değişkenliğini kabul eden ve bu değişkenliği araştırmaya tutarlı bir biçimde yansıtabilme yaklaşımdır. Teyit edilebilirlik ise; nitel araştırmacıların onlardan beklenen ulaştıkları sonuçları topladıkları bilgiler ışığında sürekli olarak teyit etmeleri ve bu çerçevede okuyucu açısından mantıklı bir açıklamayı (Yıldırım ve Şimşek; 2018: 276-283) ortaya koyabilmeleridir. Dolayısıyla, söz konusu çalışmanın bu bağlamda da gerekli koşulları sağladı düşünülmektedir.
Burada bir öneri olarak; kimlik kavramının etnisite olgusu ile ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda, olguya içkin görüşlerinin önemli olduğu düşünülen Fredrik Barth ve Thomas Hyyland Eriksen’in antropoloji alanında yaptıkları çalışmalarına dair görüşlerin bu çalışmada değerlendirilebileceği düşünülmektedir. Böyle bir önerinin ortaya çıkışı açısından, incelemeye konu makalenin kaynakça bölümünde hissedilen bir eksikliğin tezahür ettirdiği düşüncenin varlığından söz edilebilir. Bununla ilgili ayrıntılar bu çalışmanın sonuç bölümünde ayrıca ifade edilecektir.
4. Bulgular, Yorum ve Tartışmaların Değerlendirmesi
Nitel bir çalışma olarak; insanı merkeze alan ve onun kendisi ve çevresini algılama süreçleri ve tanımlama bakımından keşfe yönelik bir betimleme çabası (Özdemir; 2010: 339) biçiminde değerlendirebileceğimiz bu çalışma kapsamındaki tartışma ve bulguların ilgili alan yazını kapsamında ortaya konulan görüşler doğrultusunda irdelenme ve gerekçelendirme açısından ilgili kaynaklarla bir ilişki içerisinde olduğunu söylemek mümkündür. İlk olarak, kimlik olgusunun ele alındığı “Kimlik Olgusunun Tanımlanması Süreci” başlığına (s. 84-86) yönelmek uygun olacaktır. Yazar burada, kimlik olgusunu çoklu disiplin perspektifinden ele alarak kimliğin birey için ifade ettiği anlamları belirginleştirmektedir. Burada öne çıkan “aidiyet” ve “biz-onlar” olguları son derece önemlidir. Bunun önemli bir sebebi olarak, günlük yaşam pratiklerimiz içerisinde kendimizi ifade etmemiz gerektiği durumlarda kimliğimizi, aidiyetler ve bir “biz-onlar” olgusu üzerinde ortaya koyduğumuz gerçeği ile karşı karşıya kalıyor oluşumuz ifade edilebilir.
Kimliğin tanımıyla ilgili yapılan en genel değerlendirmenin bireyin ‘ben kimim?’ sorusuna verilecek bir cevapla kabul edilebileceğini belirtmekte olan yazar, “ben”in tanımlanmasını ve tanınması gerektiğini vurgular ve özbilinci insanın kimliğinin temeli ve yaratıcısı olarak tanımlar. Toplumsal bir olgu olan kimliğin temel bileşenlerinden bir diğeri de tanınma gereksinimi olarak tanımlandıktan sonra tanınmanın dışımızdaki benlik sahibi, özbilinçli başka varlıklarca; özbilinçli bir varlık olarak kabul edilmemiz demek olduğunu belirtir. Bu ifadeler yazarın bulguları ve açıklayıcı gücünün yeterli olduğunun örneklendirmesi olarak gösterilebilir. Yazar çoğu kez araştırma sorularını sormadan, sorulmuş gibi cevaplandırarak açıklamalarını yapmaktadır. Bu durumu çalışmadan örneklendirecek olduğumuz zaman, “Kimlik ihtiyacını” açıklarken; “Kimlik ihtiyacı, bazı boyutlarında diğer insanlara benzemeyi, bazı boyutlarında ise onlardan farklılaşmayı gerektirmektedir. Ama her iki durumda da bir başkasının ya da ötekinin olması elzemdir. Bu yüzden, kimliğin inşası ‘ne olunduğu değil, ne olunmadığı’ üzerine oturtulmasını, kendi kimliğinin inşa aynası olan ‘öteki’ de hem kendini inşa etmekte hem de öteki de bu tarafı inşa etmektedir.” (Gözübüyük Tamer, 2015: 85) ifadesini kullanmaktadır. Burada, metinde sorulmuş bir soru olmamasına rağmen, gerçekte “Kimlik ihtiyacı nedir?” sorusu açıklanmaktadır. Bu bağlamda, tartışma ve yorumların çalışmaya etkili bir biçimde yansıtıldığını da ifade etmek gerekecektir.
Çalışmada “Modern ve Postmodern Dönemlerde Kimlik Olgusu” ve “Kimlik İnşası Üzerine Bir Seyir” alt başlıklarında (s. 87-95) tanımlanmış bir kimliğin zamansal süreçler içerisinde geçirdiği evreler ve inşa süreçlerinde kültürel değerlerin etkisini izah eden yaklaşımlar söz konusu olduğunda problem konusunun son derece etkili bir biçimde irdelendiğine tanıklık etmekteyiz. Bu durumu da ele alacak olursak; modern öncesi zamanlarda kimlik “insan eseri” sayılamayacak bir olgu olarak kabul edilirken, aydınlanma çağı ile düşünme ve değerlendirme süreçlerinin yerini ussal yaklaşıma bırakması ile kimliklerin belirginleşmeye başladığından söz edilebilir. Nitekim modernleşmenin sanayileşme, laiklik ve araçsal akıl çıktıları bireylerin rasyonelleşen yönlerini belirginleştirirken aynı zamanda farklılaşmaların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bugün, kimliklerin belirli bir ilişki içerisinde olduğu sınıflaşmaları düşündüğümüz anda bu tür ilişkilerin kimlikler üzerindeki aidiyet ve mensubiyet yaklaşımlarında ne denli etkili faktörler olduğunu kolaylıkla görebiliriz.
Burada tartışmanın etkisini ve gücünü ortaya çıkaran iki unsura daha işaret etmek uygun olacaktır. Bunlardan ilki yazarın bahsettiği üzere ulus-devlet anlayışının kimlikler üzerindeki baskıcı tavrı, ikincisi ise küreselleşmenin ve bilgi teknolojilerinin etkisi ile postmodern zamanlar için kimliğin tikel hâle bürünen bir yapıyı benimsemiş olmasıdır. Ek olarak, bugün çok kültürlü kimliklerin belirginleşmesi ile birlikte yazarın da ifade ettiği üzere “bir arada yaşam” sorunsalının ülkemizde de toplumsal açıdan hâlen problem konusu olarak görünür hâlde oluşu çalışmanın ne denli etkili ve bir o kadar da önem arz eden yanına yapılacak en anlamlı vurgu olarak nitelendirilebilir. Bu bağlamda; araştırmacıyı rahatsız eden, açıklanabilir ve mümkün olduğunda değiştirilebilir bir durum olarak bağımlı bir değişken (Karasar; 2019: 88) nitelendirmesinden bulunabileceğimiz kimlik olgusunun yine bağımlı değişkene etki eden ve etkisinin neler olabileceğine yönelik bilgileri edinme isteği oluşturan bağımsız değişkenler olarak (Karasar; 2019: 89) ilgili zaman dilimlerinin (Örneğin; modernizm, aydınlanma çağı, ulus-devletlerin yükselişi, postmodernizm) birbirleriyle ilişkileri bakımından etkili bir biçimde irdelenmiş olduğunu söylemek mümkündür.
5. Sonuç Bölümünün Değerlendirilmesi
Nitel araştırmalar, bireylerin olay ve olgulara dair bakış açılarını keşfetmeye ve bu anlamda bilgi üretmeyi amaçlayan yöntemlerden birisi (Patton; 2014: 14, Akt. Usta; 2019: 104) olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, buna dayalı olmak üzere nitel analiz, sosyal veya beşeri bir probleme birey ya da grup bazında atfedilen anlamları keşfetme ve anlamaya yönelik bir çabadır (Creswell, 2013: 4, Akt. Usta; 2019: 104). Yine, nitel veri analizinin temel amaçlarından birisi de bireylerin öznel bir biçimde yapılandırmış oldukları düşüncelerin sistematik bir bütünlük içerisinde anlamlaştırılması ve bir sonuç olarak kavramsallaştırılması veya kuramsallaştırılması (Usta; 2019: 105) olarak nitelendirilebilir. Bu bağlamda; yazarın kimliklerin seyrine dair bir keşfi amaçladığı bu çalışmasında, bireylerin kimliklerin içerdiği anlamlar ve belirli zaman dilimlerinde geçirmiş olduğu evreleri betimleyerek bireylerin kimlikler üzerine atfettikleri anlamları keşfetme açısından önemli bilgileri ortaya koyduğu düşünülmektedir.
Sonuç olarak; ifade edilen düşünceleri değerlendirecek olduğumuzda, sonuçların kavrama içkin kapsayıcı ve açıklayıcı özelliklere sahip olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda, ortaya konulan sonuçların da çalışma kapsamı içerisinde yer verilen bulgularla ilişkili olduğunu ifade etmek gerekecektir. Burada özellikle de kimliğe içkin olmak üzere antropolojik ve sosyolojik açıdan çalışmalar gerçekleştirme düşüncesi taşıyan araştırmacılar için bu çalışmanın önem arz edebileceği ifade edilebilir. Yazar günümüzde küreselleşmenin etkisi ile ulusal kimliklerin önemini yitirirken farklı kimliklerin yükselişe geçiyor olması ve “biz-onlar” farklılıklarının daha da vurgulanır hâle geldiği bir ortamda postmodern zamanlar için kimlik ihtiyacının güçlendiği ve bunun da kimliklerin yükselişi bakımından önemli bir sebep olduğunu (s. 96) ifade etmektedir. Bu düşünce temel alındığında geleceğin kimlikler üzerindeki etkilerinin ne tür evrimlere yönelimler sergileyebileceği önemli bir soru olabilir. Çok kimlikli yapılarda “bir arada yaşam” olgusunun günümüzde de önemli bir toplumsal sorunsal olarak görünürlüğü bilinirken, sürekli değişen ve bu değişimle birlikte bugün bir “hoşgörü” olgusunun da sıklıkla dile getiriliyor oluşuna karşın hâlâ cevapları netleştirilemeyen ve tartışmaya açık birçok sorunun olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, dün de olduğu gibi bugün de araştırmacılar açısından anlamlandırılmaya açık soruların kendilerini sürekli yeniden üretmekte olduklarından söz etmek mümkündür.
SONUÇ
Söz konusu kimlikler olduğunda –ki, her birimizin kendi aidiyet ve mensubiyetlerimizi göz önüne alacak olduğumuz zaman- kavrama içkin tartışmaların zorlayıcı bir girişim olabileceğini söylemek gerekecektir. Buna karşın, yazarın sosyolojik bir bakış açısı ile tartışmaya açmış olduğu kimlik olgusunun tarihsel süreçte geçirdiği evreler ve bugünün dünyasında almış olduğu görünüm açısından ortaya koyduğu değerlendirme, bulgu ve sonuçların başarılı bir biçimde gerçekleştirilmiş olduğu düşünülmektedir.
Burada bir öneri olarak; kimlik olgusunun antropolojik yaklaşımla etnisite kavramıyla olan ilişkisi bakımından, Barth’ın Raoul Naroll’a (1964) yaptığı atıfla etnik grupların kültürel değerler, ‘temas’, ve aidiyetlerle üzerinden tanımlanma süreçlerinin (Barth; 2001: 13) çalışmaya dâhil edilmesiyle, ortaya konulan arka planın daha net bir görünüm sağlayabileceği düşüncesine yer vermek uygun olacaktır. Yine; yazarın ulus-devlet yapısı içerisinde kimliklerin tek tipleştirilmesiyle ilgili olarak ortaya koyduğu bulgular açısından, farklı etniklerin erime potasına alındığında ortaya çıkan sonuçlar bakımından da bir “ergime kâsesi” metaforunun (Eriksen; 2002: 37) tartışmaya dâhil edilmiş olmasının önemli bir zenginlik katacağı düşüncesi taşınmaktadır.
Bu bağlamda; çalışmayla ilgili olarak bir araştırma raporu oluşturma süreçlerinde yer alması gereken unsurların değerlendirmeleri ilgili başlıklar altında gerçekleştirilmiş olup, görülen eksiklikler ve bu eksikliklerle ilgili görüşler ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Yazarın, nitel özelliklere sahip betimsel bir durum çalışması olarak gerçekleştirmiş olduğu bu çalışmanın sosyoloji ve antropoloji alan yazınlarına katkı sağlayacak niteliklerde bir çalışma olduğunu ifade etmek önemlidir. Ayrıca, pratiğe yönelik bir fayda bakımından özellikle de çok kültürlü toplumlarda “bir arada yaşam” olgusu açısından düşünce ve duygularımızın seyrini olumlu yönde güdüleyecek bir çalışma olduğunu da ifade etmek gerekecektir.
[!] Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir.
[*] Şengün, M., Öğrenci (Lisansüstü). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İnsan İlişkileri ABD.
KAYNAKÇA
Barth, F. (Ed.)., (2001). Etnik Gruplar ve Sınırları. İstanbul: Bağlam Yayınları
Büyüköztürk, Ş., Kılıç, E., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş. ve Demirel F. (2019). Bilimsel Araştırma Yöntemleri. 26. Baskı. Ankara: Pegem A. Yayıncılık.
Eriksen, T. H. (2002). Etnisite ve Milliyetçilik-Antropolojik Bir Bakış. İstanbul: Avesta
Gözübüyük Tamer, M. (2014). Kimlik/lerin Seyrine Bir Keşif. Folklor/Edebiyat, 20 (77), 83-99.
Karasar, N. (2019). Bilimsel Araştırma Yöntemi. 34. Baskı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Özdemir, M. (2010). Nitel Veri Analizi: Sosyal Bilimlerde Yöntembilim Sorunsalı Üzerine Bir Çalışma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11 (1). 323-343.
Usta, A. (2019). Evreleri ile Bilimsel Araştırma Süreci ve Raporlaştırılması. ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi, 6 (13). 85-101.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2018). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. 11. Baskı. Ankara: Seçkin Yayınevi.